Translate

10 Nisan 2014 Perşembe

Bilmiyorlarmış...



Yürüyorum, çevremde bir toprak kokusu. Gözlerim kapalı ilerliyorum kulağımda bir kadının uğuldayan sesi. Gözlerim kapalı dedim ama, görüyorum yine de. Çevremdeki ıssız ama tatlı bir çekiciliği olan kumları. Hafiften esen  rüzgar da bana eşlik ediyor hani, devam etmelisin dercesine. O da biliyor ki yolun ilerleyen kısımlarında kokusunu aldığım toprak var, biliyor ki bir çağlayan ve güzel kuşlar orada beni bekliyorlar. Güzel çiçekler açmış, rengarenk ve canlı. Öyle canlılar ki biliyorlar geldiğimi, hepsinde ufak birer özlem sevinç içinde saklanan. Ve yine kulağımdaki uğultu, çağırıyor beni. Gel diyor, gel ki gör  emekleri, gel ki yaşa tek canlının insan olmadığını, gel ki bil doğanın insanları onlardan daha çok istediğini. Daha iyi koruduğunu, daha iyi baktığını.
 Sonra fısıldamaya devam ediyor uğultu içinden bir ses bana, bunu yaşa ki anlat. Anlat ki bilsin insanlar da doğanın son haykırışlarını. Halen sevdiklerini halen bir bütün olduklarını hatırlat onlara diyor. Yoluma devam ediyorum, sümbül kokuları yoğunlaşıyor yolum üzerinde. Bir de yeşil yaprak kokusu. Taze su kokusu. Gidiyorum yanlarına, gözlerim kapalı. Yemyeşil bir alan gökyüzü bile azıcık görünüyor  ve bir dere, bazı yerleri çağlayan olmuş. Yerler de bir armoni oluşturmuş rengarenk çiçekler…  Ağaçlardaki kuşları izliyorum biraz da; onların birbirleriyle nasıl oynadıklarını, daldan dala atlarken ki o huzur verici ötüşlerini. Seviyorum hepsini  o kadar mutluyum ki yüzümde inmeyen bir tebessüm kalıyor hep.
Sonra gözlerimi açıyorum, çevremde insanlar… Oturmuşlar ahşap sandalyelere, önlerinde ahşap masalar, hemen karşımda araçlar ve uğultuları. Betonların arasından can çekişerek çıkmış otlar,  yanımda duran yarı solmuş ağaca bakıyorum sonra. Evet diyorum kulağımdaki uğultuya;
Evet haklısın, bilmiyorlarmış…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder